Avukatlar, Hukuk Profesyonelleri ve Hukuk Öğrencileri İçin ESG Rehberi - 4
VI. Sürdürülebilirlik Hukuku ve Uyuşmazlık Çözümü
1. Yargı Yoluyla Sürdürülebilirlik Hukuku Uygulamaları ve İçtihatlar
Sürdürülebilirlik hukuku, çevresel ve sosyal adaleti sağlamak için giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Bu anlamda son yıllarda gittikçe artan sayıdaki iklim davası da daha çok kişinin ilgisini çekmekte ve basında yer bulmaktadır. Rehberin önceki bölümlerinde avukatların ve hukuk profesyonellerinin, sürdürülebilirlik hukukunun gelişiminde ve şirket politikalarına entegre edilmesinde ne denli önemli olduğuna değinmiştik. Dünyanın sürdürülebilir kalması sürekli taahhütler ve insan davranışlarında büyük değişiklikler gerektirir. Bu nedenle hukuk, her sürdürülebilirlik odaklı girişimin temel bir unsuru olmalıdır. Ancak, insan faaliyetlerini yeniden şekillendirmeyi ve sınırlamayı amaçlayan herhangi bir girişimde hukukun merkezi rolüne rağmen, sürdürülebilirlik kavramı etrafında oluşturulan yasal yapı oldukça zayıftır.
Karbon emisyonunun azaltılması ve karbon hedeflerine ulaşılmasına ilişkin uluslararası bağlayıcılığı olan düzenlemeler olsa da, sürdürülebilirlik konusunda devletleri yasal olarak bağlayan uluslararası düzenlemeye en yakın belge, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1992'de kabul edilen Rio Çevre ve Kalkınma Bildirgesi olarak kabul edilmektedir. Ancak söz konusu belge yalnızca bir bildiridir ve yasal bağlayıcılığı yoktur. Bu nedenle, Genel Kurul, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) gibi çeşitli uluslararası kuruluşların devletler ve devlet dışı aktörlerle sürdürülebilirlik konularında işbirliği yapmalarına rağmen, izleme ve uygulama yetkilerine sahip bir uluslararası kurum bulunmamaktadır.
Yasal düzenlemelerin yokluğunda, yerel ve uluslararası mahkemelerin verdiği kararlar ve görüşler, sürdürülebilirlik meselesinin geleceği konusunda yönlendirici olmaktadır. Avrupa Birliği’nin yargı organı olan Avrupa Adalet Divanı (CJEU), AB’nin güçlü ve etkili yaptırım mekanizmaları, çevre hukukuna ilişkin AB genelinde düzenlemelerin çokluğu, temel hakların 2009 yılından beri artan rolü ve AB Temel Haklar Şartı’nın 37. maddesinde çevresel korumanın doğrudan düzenlenmiş olması sebebiyle daha önemli bir konumda bulunmaktadır. Küresel düzeyde ilerici politikalara sahip olan AB, sürdürülebilirlik yolunda dönüşümü hızlandırmayı ve toplumsal değişimi teşvik etmeyi amaçlayan Yeşil Anlaşma ve bunu desteklemek için açıklanan bir yasama paketi gibi iddialı hukuki düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Buna göre, üye devletler 2050 yılına kadar karbon nötrlüğüne ulaşma konusunda yasal bir taahhüt altına alınmıştır. Birleşmiş Milletler üye devletleri’nin 2015 yılında belirlediği Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDGs), yoksulluğun sona erdirilmesi ve diğer mahrumiyetlerin iyileştirilmesi, sağlık ve eğitimin geliştirilmesi, eşitsizliklerin azaltılması, ekonomik büyümenin teşvik edilmesi ve iklim değişikliği ile mücadele gibi unsurları barındırmaktadır.
Hukukun üstünlüğü ile Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasındaki ilişki incelendiğinde, iki unsurun da birbirini tamamlayıp güçlendirdiği görülmekte, başka bir deyişle, bir toplumun hukukun üstünlüğüne olan bağlılığı ile sürdürülebilir kalkınma alanındaki ilerlemeleri arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu söylenebilmektedir. Zira hukukun üstünlüğüne bağlı kalmak, adalet, hesap verebilirlik ve dürüstlüğü teşvik etmekte, bu da sosyal, ekonomik ve çevresel ilerlemenin sağlam bir temelini oluşturmaktadır. Bu durum, SDG'ler arasında yer alan Adalet ve Hukukun Üstünlüğü Hedefi (SDG 16) tarafından kabul edilmektedir, çünkü adaletin sağlanması ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalınması sürdürülebilir kalkınmanın teşvik edilmesi için hayati önem taşımaktadır.
Devletlerin ve şirketlerin sürdürülebilirlik için sundukları vaatler ve gönüllü taahhüt gibi adımlara uyumlarını teşvik etmek için şimdiye kadar en etkili önlemler, ulusal mahkemelerde özel oluşumlar tarafından yapılan başvurulardan kaynaklanmıştır. Bu kapsamda sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğini konu eden ve bu konuları yasal düzenlemelerin önemli unsuru haline getiren davaları incelemekte fayda vardır.
Urgenda Foundation v. State of the Netherlands
Urgenda Vakfı ve 900 Hollandalı, iklim değişikliğine karşı daha etkili önlemler alınması talebiyle Hollanda hükümetine karşı 2015 yılında dava açmıştır. Lahey Bölge Mahkemesi verdiği kararda hükümetin 2020 yılına kadar sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerinin %25 altına indirme yükümlülüğü bulunduğuna karar vermiştir. Mahkeme, hükümetin mevcut %17'lik azaltma taahhüdünün yetersiz olduğunu ve bu hedefin BM'nin küresel sıcaklık artışını iki derece Celsius'in altında tutma hedefine adil bir katkı sağlamadığını belirtmiş ve kararında, hukuki dayanak olarak Hollanda Anayasası'nın 21. maddesi, AB emisyon hedefleri, ECHR'nin ilgili ilkeleri ve uluslararası hukukun prensiplerini referans göstermiştir. Hollanda hükümeti temyiz edilen karar sonrası Yüksek Mahkeme, ECHR'nin 2. ve 8. maddelerine dayanarak onayladığı bu karar, bir devlete sera gazı emisyonlarını azaltması için yasal zeminlerle verilen dünya çağındaki ilk karar olması sebebiyle önem taşıyor.
Karar metni için: Urgenda Davası
Milieudefensie et al. v. Royal Dutch Shell plc.
5 Nisan 2019'da, Milieudefensie/Friends of the Earth Netherlands ve diğer davacılar, Shell'in iklim değişikliğine katkılarının Hollanda yasalarına ve insan hakları yükümlülüklerine aykırı olduğu iddiasıyla mahkemeye başvurmuştur. Lahey Bölge Mahkemesi'nde açılmış olan davada davacılar, Shell'in CO2 emisyonlarını 2030 yılına kadar 2010 seviyelerine göre %45 ve 2050 yılına kadar sıfıra indirmesini talep etmiştir. Bu dava, Hollanda hükümetinin iklim değişikliği konusunda yetersiz eylemlerinin vatandaşlarına karşı bir özen yükümlülüğünü ihlal ettiğini tespit eden Urgenda kararının üzerine inşa edilmiştir. Davacılar, Shell'in Paris Anlaşması hedefleri ve iklim değişikliğinin tehlikeleri göz önüne alındığında, sera gazı emisyonlarını azaltma yükümlülüğü olduğunu savunmuştur. Kasım 2019'da Shell savunmasında, emisyon sınırlarına uymama nedeniyle yasal bir standarda aykırı davrandığını belirleyen hiçbir yasal standart olmadığını iddia etmiştir. 26 Mayıs 2021'de Lahey Bölge Mahkemesi, Shell’e 2030 yılına kadar emisyonlarını 2019 seviyelerine göre %45 azaltması gerektiğine hükmetmiştir. Mahkeme, Shell’in tüm operasyonlarından ve ürettiği petrolün kullanımından kaynaklanan emisyonları %45 azaltması gerektiğini belirtmiştir. Shell, 20 Temmuz 2022'de kararı temyiz etmiştir.
Karar metni için: Royal Dutch Shell Davası
Shell v. Greenpeace
Kasım 2023'te Greenpeace, Shell ve Fluor'un kendilerine karşı 8,6 milyon dolarlık tazminat ve protesto yasağı talep eden bir dava açtığını duyurdu. Duyuruya göre dava, Ocak ve Şubat 2023'te Greenpeace'in Shell'in Penguins platformunu 13 gün işgal ettiği barışçıl protestoya yanıt olarak açılmıştır. Shell, başlangıçta 120.000 dolar talep edeceğini belirtmiş, ancak daha sonra 8 milyon dolar talep etmiş ve 1,4 milyon dolar tazminat ile dünya genelinde protesto yasağı karşılığında uzlaşma teklif etmiştir. Greenpeace, Shell'in emisyonlarını 2030'a kadar %45 azaltması halinde bu yasağı kabul edeceklerini bildirmiştir. Müzakereler sona ermiş olup, Greenpeace, Shell'in iddialarının ayrıntılarını beklemektedir.
Commune de Grande-Synthe v. France
Grande-Synthe belediyesi ve belediye başkanı, 2018'de Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Ekolojik Dönüşüm ve Dayanışma Bakanına sera gazı (GHG) emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için gerekli önlemleri almalarını talep eden mektuplar göndermiştir. Yanıt alamayınca, 23 Ocak 2019da Fransız hükümetine dava açmış ve Devlet Konseyinden bu taleplerin reddedilmesini iptal etmelerini talep etmişlerdir. 19 Kasım 2020de Devlet Konseyi, davanın kabul edilebilir olduğunu belirtmiş ve Fransanın 2030 yılına kadar 1990 seviyelerine göre GHG emisyonlarını %40 azaltma taahhüdüne ulaşmak için yeterli adımlar attığını gerekçelendirmesini istemiştir. Mahkeme, Paris Anlaşmasının ulusal hukukun yorumlanmasında dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. 1 Temmuz 2021de Devlet Konseyi, hükümete 2022 Mart ayı sonuna kadar GHG emisyonlarını azaltmak için gerekli tüm önlemleri almasını emretmiş ve mevcut iklim düzenlemelerinin yetersiz olduğunu belirtmiştir. Karara uyum sağlamak için gerekli tedbirlerin uygulanmasının değerlendirilmesine ilişkin prosedür devam etmektedir.
Hakimin görüşü için: Görüş Yazısı
Massachusetts v. EPA
Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen bu davada da Massachusetts ve birkaç eyalet, Çevre Koruma Ajansı'na (EPA) başvurarak, EPA'dan yeni motorlu araçlardan kaynaklanan karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarını düzenlemesini talep etmiştir. Massachusetts, EPA'nın Temiz Hava Yasası uyarınca bu "sera gazlarını" düzenlemek zorunda olduğunu savunmuştur. Temiz Hava Yasası, Kongre'nin halk sağlığı veya refahını tehlikeye atabilecek "herhangi bir hava kirleticisini" düzenlemesi gerektiğini belirtmektedir. Ancak EPA, başvuruyu reddetmiş ve Temiz Hava Yasası'nın Ajans'a sera gazı emisyonlarını düzenleme yetkisi vermediğini iddia etmiştir. Ayrıca, EPA, iklim değişikliğinin nedenleri, kapsamı ve önemi ile ilgili daha fazla araştırma yapılana kadar karar vermeyi erteleme yetkisine sahip olduğunu savunmuştur. Massachusetts, başvurunun reddedilmesine itiraz ederek D.C. Temyiz Mahkemesi'ne başvurmuş ve bölünmüş bir panel EPA lehine karar vermiştir.
Dava detayları için: Massachusetts v. EPA
Neubauer, et al. v. Germany
Şubat 2020'de bir grup Alman genci, Almanya'nın Federal İklim Koruma Yasası'nın (KSG) 2030 hedefinin yetersiz olduğunu iddia ederek, iklim değişikliğiyle mücadelede Almanya'nın ve AB'nin Paris Anlaşması hedeflerine uygun olmadığı gerekçesiyle Federal Anayasa Mahkemesi'ne dava açmıştır. Mahkeme, Nisan 2021'de KSG'nin bazı kısımlarını temel haklara aykırı bulmuş ve yasama organını 2031'den itibaren daha net azaltım hedefleri belirlemeye ve düzenlemeler yapmaya zorlamıştır. Federal yasama organı, bu karara tepki olarak 1990 seviyelerine göre 2030'a kadar sera gazlarını en az %65 oranında azaltmayı gerektiren yeni bir yasa çıkarmış ve bu yasa 31 Ağustos 2021'den itibaren geçerli olmaya başlamıştır.
Karar metni için: Neubauer, et al. v. Germany
A.S. & S.A. & E.N.B v. Presidency of Türkiye & The Ministry of Environment, Urbanization and Climate Change
8 Mayıs 2023 tarihinde üç genç iklim aktivisti, Türkiye'nin BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Sekreteryası'na sunduğu "Güncellenmiş Birinci Niyelendirilmiş Taahhütler Belgesi"ni (NDC) konu alan bir dava açmıştır. 13 Nisan 2023 tarihinde Türkiye, "Güncellenmiş Birinci Niyelendirilmiş Taahhütler Belgesi"ni BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası'na sunmuş ve bu NDC belgesinde, "Türkiye'nin iş yapmama senaryosuna (BAU) göre 2030'a kadar sera gazı (GHG) emisyonlarını %41 azaltmayı taahhüt ettiğini ve bu hedefin Türkiye'nin, ilk NDC'sinde 2012 yılını başlangıç yılı olarak kabul ettiğini belirtmiştir. Türkiye'nin güncellenmiş birinci NDC'si ekonomi genelinde ve uygulama araçlarını da içerecek şekilde kapsamlı bir şekilde azaltma ve adaptasyon eylemlerini içermektedir. Türkiye emisyonlarını en geç 2038 yılında zirveye çıkarmayı hedeflemektedir. Bu hedeflerin yetersiz olduğunu iddia eden Davacılar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı aleyhine dava açarak Türkiye'nin sunmuş olduğu güncellenmiş NDC'lerin "iklim eylemi değil, iklim eylemsizliği" olduğunu ileri sürmüşlerdir. NDC'nin hazırlanmasında şeffaf bir sürecin olmadığını vurgulayan Davacılar, Türkiye'nin bilimsel olmayan, etkisiz ve yetersiz iklim hedefinin iptal edilmesini ve yenilenmesini talep etmiştir. İklim krizinin 1.5 derecede tutulması gerektiğini ve bunun bir insan hakkı olduğuun ileri sürdükleri kampanyalarında Davacılar, Türkiye'nin sera gazı emisyonlarını artırma kararının, 1.5 derece hedefini koruma amacıyla Paris İklim Anlaşması'nın hedefleriyle uyumsuz olduğunu ve bu durumun insan haklarını ihlal ettiğini belirtmiştir. İklim krizinin ilerlemesi, yaşama hakkı, kuşaklar arası eşitlik hakkı, sağlık hakkı, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı gibi hakların Türkiye Anayasası, Çocuk Haklarına Dair BM Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunduğunu vurgulamıştır. Ancak dava, incelemeye gerek görülmeden Danıştay tarafından reddedilmiş ve gerekçe olarak "Davanın konusu olan NDC, Paris İklim Anlaşması'nda yer alan taahhütleri içeren bir belgedir ve anlaşmanın kapsamı içinde yer alır. NDC tek başına ulusal hukuk düzenini etkilemez. Yalnızca ulusal hukuki düzenlemeleri hazırlama yönünde bir beyanın parçasıdır ve bu nedenle idari bir eylemin iptali davasının konusu olamaz." denmiştir. Danıştay’ın inceleme yapmaksızın davayı reddetmesi ilgili çevrelerce de tepki toplamıştır.
Yukarıdaki kısa özetleri verilen davalar ve burada değinilmeyen birçok iklim davası, açık ve uluslararası yükümlülüklerin olmadığı durumlarda, aktivistlerin, avukatların ve yargıçların mevcut ulusal yasalar çerçevesinde devletlere ve şirketlere sürdürülebilir yükümlülükler getirebileceğini ve bunları uygulayabileceğini göstermektedir. Ancak, dava süreçlerinin her iki taraf için de uzun ve maliyetli olduğu, bu davaların sonucunun coğrafi olarak sınırlı bir yasal etki yarattığı ve yalnızca sınırlı bir grup insana tazminat sağlayabildiği göz ardı edilmemelidir.
VII. Sürdürülebilirlik Hukukunun Geleceği
Sürdürülebilirlik hukuku alanında gelecekte önemli gelişmeler ve değişiklikler yaşanması umulmaktadır. Bu değişiklikler, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, su kaynaklarının yönetimi ve yenilenebilir enerji gibi konuları kapsayacak şekilde geniş bir yelpazeye yayılacaktır. Gelecekte sürdürülebilirlik hukuku, sadece çevre koruma ile sınırlı kalmayacak, aynı zamanda sosyal adalet, ekonomik sürdürülebilirlik ve kurumsal yönetişim konularını da içerecektir.
Yasama organları, şirketler ve toplumlar arasındaki işbirliği, gelecek nesiller için gezegenimizi etkili bir şekilde koruyacak hukuki çerçevelerin oluşturulmasında hayati önem taşımaktadır. İşletmeler, sürdürülebilir uygulamalar benimseyerek, yeşil teknolojileri yenilikçi bir şekilde geliştirerek ve düzenleyici gereksinimlere uymak suretiyle katkıda bulunabilirler. Toplumlar ise bu girişimleri destekleyerek ve hayata geçirerek, farkındalık yaratarak ve paydaşları sorumlu tutarak önemli bir rol oynarlar. Birlikte yapılan bu işbirliği çabaları, çevresel korumanın öncelikli ve sürdürülebilir bir şekilde sağlandığı bir gelecek için temel oluşturabilir.
İklim felaketine karşı etkin önlemler alınmalı, aksi halde gelecek nesillerin refahı da geri dönüşü olmayan şekilde tehlikeye girebilir. Bu anlamda hukuk profesyonelleri, toplumun tüm yönlerine özel erişimiyle küresel sürdürülebilirlik hedeflerini ilerletmek için eşsiz bir konumdadır. Ancak hukuk, karmaşık yapısı nedeniyle istenen toplumsal sonuçları tam olarak belirleyemez. Ekonomik verimliliği artırmakla birlikte sürdürülebilirlik hedeflerini tam olarak uyumlu kılmak da hukukun tutarlılığına bağlıdır. Avukatlar global anlamda yapılacak işbirlikleriyle daha sürdürülebilir bir meslek inşa edebilir.
Kaynak Listesi:
Bussani, M. (2024). The Law of Sustainability. In: Fantoni, S., Casagli, N., Solidoro, C., Cobal, M. (eds) Quantitative Sustainability. Springer, Cham. https://doi.org/10.1007/978-3-031-39311-2_12 , s. 167
United Nations General Assembly, Report of the United Nations Conference on Environment and Development, on 12 August 1992, A/CONF.151/26 (Vol. I), at https://www.un.org/en/develo pment/desa/population/migration/generalassembly/docs/globalcompact/A_CONF.151_26_Vol.I_ Declaration.pdf.
Bussani, M. (2024). The Law of Sustainability. In: Fantoni, S., Casagli, N., Solidoro, C., Cobal, M. (eds) Quantitative Sustainability. Springer, Cham. https://doi.org/10.1007/978-3-031-39311-2_12 , s. 168
Krommendijk J, Sanderink D. The role of fundamental rights in the environmental case law of the CJEU. European Law Open. 2023;2(3):616-635. doi:10.1017/elo.2023.30, s.616
COM, 2020. Proposal for a Regulation of the European Parliament and of the Council Establishing the Framework for Achieving Carbon Neutrality and Amending Regulation (EU) 2018 /1999 (European Climate Law) p. 80 final.
Soininen, N., Romppanen, S., Huhta, K., & Belinskij, A. (2021). A brake or an accelerator? The role of law in sustainability transitions. Environmental Innovation and Societal Transitions, 41, 71-73.
Bussani, M. (2024). The Law of Sustainability. In: Fantoni, S., Casagli, N., Solidoro, C., Cobal, M. (eds) Quantitative Sustainability. Springer, Cham. https://doi.org/10.1007/978-3-031-39311-2_12 , s. 171
"Massachusetts v. Environmental Protection Agency." Oyez, www.oyez.org/cases/2006/05-1120.
Bussani, M. (2024). The Law of Sustainability. In: Fantoni, S., Casagli, N., Solidoro, C., Cobal, M. (eds) Quantitative Sustainability. Springer, Cham. https://doi.org/10.1007/978-3-031-39311-2_12 , s. 171
Soininen, N., Romppanen, S., Huhta, K., & Belinskij, A. (2021). A brake or an accelerator? The role of law in sustainability transitions. Environmental Innovation and Societal Transitions, 41, 71-73, s. 72.
Comments